20 Haziran 2010 Pazar

İreç Mirzâ, Mizah ve Eleştiri Şairi

Bir şaire sevgi, alaka ve inanç geleneğini, Kâçâr şehzadeleri kendi atalarından olan Büyük Hakan Fethali Şâh’tan miras almışlardı, o derece ki makam ve rütbe sahibi olmayan onlardan bir kısmı, resmen makam sahibi şairleri ve övgü şairlerini seçtiler. Bu yolda şöhrete, itibara ve üne kavuştular. Büyük Hakan’ın erkek torunu sayılan Golam Hüseyin’in oğlu İreç Mirzâ bu guruptandı.
Hem onun “Sedru’l Şuara” lakaplı babası Golam Hüseyin Mirzâ “Behçet” mahlasıyla, hem de “İnsaf” mahlasını alan Şâh Fethali oğlu Melik İreç Mirzâ şiir ve edebiyat ehliydi.
1874 yılında İreç böyle bir ailenin yanında, Tebriz şehrinde dünyaya gelmiştir ve sonraları şiir cevheri ve şairlik özü bakımından babası, atası ve hemen hemen bütün Kâçâr şehzadelerinden daha fazla yücelik bulmuştur.
İreç’in Tebriz’deki çocukluk dönemi Fars, Arap ve Fransız dillerini öğrenmekle geçti. Fransız dilini “Mösyö Laber”den öğrendi. Bahâr-ı Şirvani ve Arif İsfehani gibi çağdaş büyük hocalardan okuma-yazma öğrendi. Aynı zamanda Tebriz yakınlarındaki ilim merkezlerinde ikamet edenlerden mantık, mana ve beyan öğrendi.
İreç, Abdulhüseyin oğlu Emir Nizam-ı Girrovsi ile ders arkadaşıydı. Şairliğe de bu dönemde başlamıştır. Emir Nizam ona, kendisine has lütuf ve teşviklerde bulunmuş ve “Fahru’l Şuara” lakabıyla onu lakaplandırmıştır. 16 yaşında evlendi. Bu evlilik iyi bir akıbetten uzaktı. Şundandır ki, üç yıl sonra eşi ve onun babası öldü. Babasının ölümünden sonra, daha yaşamının 19. yılına ayak basmamışken, Muzafferu’ddin Mirzâ Veliahd tarafından resmi bayram ve törenlerde methiye şiirleri ve kasideleri söylemekle görevlendirildi.
Daha sonra İreç Azerbaycanlı Mirzâ Ali Han Eminu’ddevle’nin özel kalem hizmetçiliğini seçti ve bir müddet sonra idari makam ve uğraşlarla meşgul oldu ve sonunda Horasan maliyesinin bütün sorumlusu olarak görevlendirildi.
İreç’in Horasan’da ikamet ettiği beş yıl ve birkaç ay (1918’den 1923’e kadar), onun elli küsür yıllık hayatının en verimli yılları sayılır, şundandır ki meşrutiyet hareketinden ve onun ağır sonuçlarından birkaç yıl geçmişti ve özgürlükçü kımıldamalar ülkenin her yerini kaplamıştı. Onun Horasan’daki ikamet yılları “Albay Pesyan Ayaklanması” ile aynı zamana denk geldi, ki İreç’in ona saygısı vardı ve onun katlinden sonra mersiye şiiri söylemeye başladı.
O yerde şairlerle ve oranın edebi toplulukları ile haşır neşir oldu. O kendisinden saygı duyduğu Nişabur edebiyatçılarına defalarca söylüyordu: “Ben Horasan şairiyim ve yaptığım her şey onların huzurundadır.” Onun şiirlerinden çoğu ve bu cümleden “Arifnâme” manzumesi Horasan şivesindedir. Kaim Mekam Ferahani’nin yazmış olduğu “Celairrnâme” tarzında olan bu mesnevi onun adını dilin başucuna yazdırdı. Öyle ki Tahran’a girişi sıradan insanların coşkulu ve sıcak karşılamasıyla karşılaştı, özellikle inleyen Tahran’ı muhteşem edebi cesaretiyle, onlardan taraf olarak söylediği şiirlerinde övdü ve onu sıcaklıkla karşıladılar. O günlerde meslek ve iyi bir kazancı olmaması ve günlerin yoksullukla geçmesi yüzünden, onun evi daima dostluk meclisleri, şiir ve edebiyat dostlarının toplantı meclisleriydi.
İreç ömrünün son yıllarını fakirlikle, perişanlıkla ve aynı özgürlük macerasının temizliğiyle geride bıraktı ve asla kendi otuz yıllık devlet hizmetinden başka bir fayda bulamadı ve bu yolda feda ettiği ömrünü üzülerek geçirdi; fakirliğin sonu ve onun sağlıklı zamanlarının perişanlığı, onu kötü duruma sokana kadar. 1927 yılının Mart ayında, güneşin batmasına yakın bir zamanda kalp krizi nedeniyle öldü ve Zahiru’ddevle-i Tahran mezarlığında toprağa verildi.
İreç’in Düşünceleri ve Şiiri
İreç’den geriye dört bin civarında beyit kalmıştır. Onlardan bir miktarı kaside kalıbındadır. Övgü, tebrik, karşılama, şikâyet, şakalaşma, mersiye, siyasi ve sosyal sorunlar alanındaki, genellikle ilk dönem çalışkan şairlere olan övgü kasideleridir, mazmunlarıyla ve önceki devlet adamları için zorunlu ve bir görev olarak söylenmiş ve kendisi birçok kez onlardan uzak durmuş ve yayınlamak için hiç ilgi göstermemiştir. Onun şairlik rütbesine hiçbir şey katmayan orta dereceli birkaç gazeli de divanında yer alır.
Ama onun kıtaları öğütten, sosyallikten, hicivden, şikâyetten, şakadan ve incelikten, yumuşaklık ve espriden yana boş değildir. Özellikle son bölümde onun şiir örnekleri arasında vereceğimiz “Anne Kalbi” gibi kıtalarından bir kısmı, İreç’in en seçkin ve ün kazanmış şiirlerinden, Meşrutiyet Edebiyatı’ndan arta kalan şiirlerin en iyilerinden biridir. Bu kıta Almanca bir eserden çevrilmesine rağmen sahip olduğu anne sevgisinin seçkinliğine, saf idrakine ve onun şairlik gücüne işaret eder, kesinlikle onun isminin büyük şair olarak anılmasını sağlayan şiirlerinden biridir.
İreç asla şiirle ve şairlikle gerektiği gibi ilgilenmediği için lakaba mensup olmakla, şiir ve şairlikle övünmedi. Hatta başlangıçta babasının “Sadru’l Şuara” lakabına dayanarak, Emir Nizam’dan “Fahru’l Şuara” lakabını aldı, ona hitap ederek şu şiiri söylemiştir.
صدالوزرايي و اميرالامرايي
ديدي چو مرا داعيهء مدح سرايي
فخري نكنم نيز به فخرالشعرايي
در سلك اديبان لقاب لطف نمايي صدرا و وزيرا و بلند اختر ميرزا
فخرالشعرا خواندي در عيد غديرم
چونان كه نكرد ستم از بي لقبي عار
از شاعري و شعر بري باشم و خواهم
İreç’in uzaklaşmaya çalıştığı ve sonunda da istediği şekilde sonunçlanan şey, şairlik mesleğinden kaçıma, saray yolundan çıkma ve dilenciliktir.. Yoksa hayatının ikinci döneminde şiir ve şairlikle, onun özgürlük ve zevkle karışık manasına yakın olmuştur. Devlet işiyle uğraştığı bu dönemde geride bıraktığı değerli tecrübeler ve Avrupa gezilerinin etkisi, yeni kaynak medeniyetlerle olan tanışıklığı, ilim öğrenme ve kazandığı olgunluklar nedeniyle, onun şiirinin rengi birden değişti ve şiir dünyasında yeni konular ve mazmunlar ortaya çıktı.
Onun divanında mevcut olan şiirlerinin çoğu, en azından itibar ve saygı kazanmasına sebep olan şiirler, hayatının bu döneminde söylenmiştir ve bu şiirler divanından hariç olarak, şunlardan ibarettir:
1-Arifnâme: Bu mesneviyi 1920 yılında söylemiştir. Horasan ayaklanmasından biraz sonraki yıllarda, İreç Meşhed’deyken, bu dönem diğer bir şairi Arif Kazvini Horasan’a gitti ve Meşhed’in “ Kanlı Bağ” mahallesinde Albay Muhammed Taki Han’ın misafiri oldu ve o diyarın hükümdarı oldu. Arif ile arası iyi olmayan İreç, Arifnâme mesnevisini söyledi. Bu mesnevide keskin ve sivri bir dille onu hicvetti. Arifnâme’nin basımı, Arif’in dostlarının hışmına neden oldu, bazıları İreç’i hicvetti ve gazetelerde ondan kötü bahsettiler. Bunun aksine, Arifnâme hakkındaki bu kötü sözler İreç’in şöhretini arttırdı ve onu şöhretli bir şair yaptı. Bu mesnevi 515 beyittir.
2-Zühre ve Minuçihr: Meşhur kıtası “ Anne Kalbi”nden sonra “Zühre ve Minuçihr” mesnevisi İreç’in en övünç kaynağı şiiridir. Bu mesnevi, ünlü İngiliz şair ve yazar William Shakespeare’ın “Venus ve Adonus” isimli eserinden özgün bir çeviridir. O da “Anne” kıtası gibi İranlıların ruhunu canlandırmıştır, şu anlamda ki onun olay yerleri için İran mezarları seçilmiş ve de onun kahramanları için İran’ın isimli kişileri seçilmiştir. Bu mesnevinin beyit sayısı 306’yı aşmazken, İreç Divanın’da 527’dir. İreç’den sonra diğer beyitler eklenmiştir ve bu kadar olmuştur.
3- Üstteki bu iki mesneviye ek olarak “Edebi Değişim” ve “Şâh ve Cam” da ona şöhret kazandırmıştır ve özellikle içerik ve mazmunlarda yenilikler ve cesurluklar görülür.
İreç şiirinin fikirleri ve mazmunları bir bütün olarak birkaç başlık altında, gurup olarak şöyle özetlenebilir:
- Ülkenin siyasi ve sosyal durumunun inançları
- Gençlere bilim ve Fen öğrenme teşvikleri
- Çocukların yetiştirilmesine ve bilgilendirilmesine olan ilgi ve inançları; şöyle ki o, İran’da çocuk edebiyatını ilk yazmaya çalışanlardan biri olarak bilinir.
- Anneye alaka ve onun makamının korunması, o derece ki bu onu “anne şairi” olarak lakaplandırdı.
- Genel konularda ve zamanın bütün şairlerinin ilgi konusu olan İran severlik ve vatanperestlik.
İreç’in dili sade, ılımlı ve söyleşi tarzına yakındır, bununla beraber yenilikle ve bir sürü yeni talepler de onun dilinde görülür, yani bunlar sadece öncekilerin değil belki de onun çağdaşı şairlerin ve meşrutiyet dönemi yenilikçilerinin kullandığı deyim, terim ve manalı amiyane tabirlerin kullanımıdır. Ondan sonra da onların kullanımını sadece mizahi kıtalarda seçtiler. O halkın beğenilmeyen adet ve törelerini, huy ve karakterlerini, kuruntularını ve İran kültürüyle karışık batıl inançlarını keskin ve etkili bir dille alaya aldı. İreç’in dilinin sadeliği ve samimiliği “Meliku’ş Şuârâ Bahâr”ın onu “yeni Sadi” olarak lakaplandırmasına neden oldu ve onun şiiri “yeni şiir” olarak adlandırıldı.
Onun kendisi de kendini övme konusunda ve hatta Bahâr’ın hükmüne ilgisiyle kendini “dönemin Sadi”si olarak isimlendirmiştir.
Korkusuz İreç töre karşıtı fikirlerini ve düşüncelerini söylemekten geri kalmamıştır. O edepsiz lafız ve tabirleri kullanmada da korkusuzdur, bunun yanında onun şiirlerinin bir kısmında kaba lafızlar, edep ve ahlaktan uzak kavramlar, özellikle bizim zamanımıza göre, az değildir. Bu iş onun şiirinin genel itibarından eksiktir, her ne kadar da bir kısmı da dönemin değer sahibi şairlerine ilgisiyle, bu dilden istifade eden şairleri neden olarak kabul etmiştir.

İreç’in şiirlerinden örnekler olarak şunlarla yetinebiliriz:



مادر
پستان به دهان گرفتن آموخت
بيدار نشست و خفتن آموخت
الفاظ نهاد و گفتن آموخت
بر غنچؤ گل شكفتن آموخت
تا هستم و هست دارمش دوست گويند مرا چو زاد مادر
شبها برِ گاهوارهء من
يك حرف و دو حرف بر زبانم
لبخند نهاد بر لب من
پس هستي من ز هستي اوست
















مرگي ضيعيف

لحم نخورد و ذوات لحم نيازرد
خادم او جوجه با به محضر او برد
اشك تحسّر زهر دوديده بيفشرد
تا نتواند كَسَب به خون كشد و خورد
هر قوي اوّل ضعيف گشت و سپس مرد قصه شنيدم كه بوالعلا به همه عمر
در مرض موت با اجازهء دستور
خواجه چو آن طير كشته ديد برابر
گفت: چرا مكيان نشدي شير
مرگ براي ضعيف امرٍ طبيعي است

















قلب مادر
كه كند مادر تو با من جنگ
چهره پر چين و جبين پور آژنگ
بر دلِ نازك من تير خدنگ
شهد در كام من وتست شرنگ
تا نسازي دل او از خون رنگ
بايد اين ساعت بي خوف و درنگ،
دل برون آري از آن سينهء تنگ
تا بَرَد ز آينهء قلبم زنگ
نه بل آن فاسقِ بي عصمت و ننگ
خيره از باده و ديوانه ز بنگ
سينه بدْريد و دل آورد به چنگ
دل مادر به كفش چون نارنگ
و اندگي سوده شد او را آرنگ
اوفتاد از كف آن بي فرهنگ
پي برداشتن آن آهنگ
آيد آهسته برون اين آهنگ
آه پاي پسرم خورد به سنگ داد معشوقه به عاشق پيغام
هر كجا بيندم از دور كند
با نگاه غضب آلود زند
مادر سنگدلت تا زنده ست
نشوم يكدل و يكرنگ ترا
گر تو خواهي به وصالم برسي
روي وسينهء تنگش بدري
گرم و خونين به منش باز آري
عاشق بي خرد ناهنجار
حرمت مادري از ياد ببرد
رفت و مادر را افكند به خاك
قصد سر منزلِ معشوق نمود
از قضا خورد دمِ در به زمين
وان دلِ گرم كه جان داشت هنوز
از زمين باز چو برخاست نمود
ديد كز آن دلِ آغشته به خون
آه دست پسرم يافت خراش

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder